Demir Kanat
Bir zamanlar uzak bir dağın zirvesinde bir kartal ailesi yaşarmış. Heybetli Baba Kartal ve Anne Kartal yavrularının dünyaya geleceğini öğrenince sevinmişler, adını da “Demir Kanat” koymaya karar vermişlerdi. Demir gibi sağlam kanatlarıyla gökyüzünde süzülsün diye niyet etmişlerdi.
Gelgelelim bizim ufaklık yumurtadan çıkınca bir de ne görsünler zor nefes alan cılız ve tüysüz bir yavru kartalcık. Günler geçmesine rağmen o kadar sıska ve tüysüzmüşki Anne Kartal ve Heybetli Baba Kartal birbirlerine söylemeseler de çok endişelilermiş.Yavru kartal Demir Kanat ise hiç bu durumun farkına varmadan yuvadan yüreyerek çıkıyor tüm gün dolaştıktan sonra gene yürüyerek geri geliyormuş. Gene bir gün yürüyüşe çıkıyormuş ki annesi ona eşlik etmek istediğini söylemiş. Masmavi gökyüzünü birlikte izlemişler dağın zirvesinde esen rüzgarı hissetmişler tam yuvaya dönecekken başka yavru kartallarla karşılaşıvermişlerdi.
Diğer yavru kartallardan en serpilmiş olanı ” aklıma bir fikir geldi”diyerek ortaya atıldı. ‘Aramızda bir yarışma yapalım. Uçarak ilk yiyecek getiren bizim liderimiz olsun’ demiş. Hep birlikte kabul etmişler bu teklifi Demir Kanat hariç. Tam bakışlar onun üzerinde buluşmuştu ki Anne Kartal oracıkta belirip:”Yuvaya dönme vakti”dedi.
Demir Kanat dönüş yolunda annesine sordu:’’Uçmak lider yavru kartal olmanın ilk şartı mı anne?” .
Anne Kartal yavrusunun uçma korkusunu çoktan farketmiş ve onu incitmek istememiş. ” İlk şartı değil tabi. Bir liderin daha nice özellikleri olmalı. Bilgi sahibi, görgülü ,tecrübeli olmak da iyi bir liderin özelliklerinden mesela.”
Demir Kanat ve Anne kartal kendi aralarında böyle sohbetleri çoğaltadursun her nasıl olduysa dağın zirvesinde Demir Kanatın ne zaman uçacağı sorusu Heybetli Baba Kartal’a fazlaca sorulur olmuştu.Hatta Heybetli Baba Kartal bir gün yuvaya sinirle gelip ona sesini yükseltmiş eğer uçmayacaksa bu yuvadan gitmesini istemişti. Demir Kanat yuvanın en karanlık köşesine tünemiş içli içli tüm gece ağlamıştı .Artık kararını vermişti. Gece vakti olunca da yuvadan sessizce kaçacaktı . Madem olduğu gibi kabul etmiyordu babası, artık gitme vaktidir diye içinden düşünmüştü.
Dışarı çıktığında sadece rüzgarın sesi vardı ve ayın ışığı tüm dağın zirvesini aydınlatıyordu. Yalnız başınaydı, ne yöne gideceğini bilmiyordu ve plan da yapmamıştı.Fakat babasına çok kızmış, sadece yuvasından uzaklaşmak istemişti. Saatler geçmiş , hatta günler geceler geçmişti. Demir Kanat nereye gideceğini bilmeden yürüyordu .Diğer hayvanlar kartal görünümlü olmasından dolayı ondan çok korkuyordu. Halbuki uçmayı bilmeyen zayıf bir kartalcıktı. Bilseler kimbilir başına ne felaketler gelirdi. Artık iyiden iyiye yorulmuş ve yiyecek bulmakta zorlandığı için daha da zayıf düşmüştü.
Gene bir gece yürümeye başladığında karşı kayalıkların arasından gelen ışığı fark etti. Biraz yaklaştığında burasının bir kartal yuvası olduğunu anlamıştı. Fakat bir dakika bu da neydi? Mağaranın içinde üst üste yığılı binlerce kitap vardı. Hayret edip içeri girdiğini bile fark etmeyen Demir Kanat mum ışığının altında kitapları incelemeye koyulmuştu.
Annesi bu kitaplardan ona hikayeler okuduğu için okuma yazması olmasa da kitaplara değer veriyordu.İşte öylece etrafı seyretmeye dalmışken aniden gelen bir öksürük sesiyle irkilip arkasına baktığında dev kırmızı kanatları ve beyaz saçlarıyla yaşlı fakat babasından bile daha heybetli bir kartal karşısında duruyordu.
Demir Kanat önce şaşırdı fakat sonra kırmızı kanatlarından bu kartalın herkesin saygıyla bahsettiği dağın diğer ucunda yaşayan ” Bilge Kartal”olduğunu anladı.
”Hoşgeldin evlat” demişti Bilge Kartal samimi sıcak fakat gür bir ses tonuyla.
Demir Kanat onun bu seslenişe karşılık vermek istiyordu fakat korku ve hayretten sesi çıkmıyordu. Bilge Kartal dağın zirvesinde olup biten herşeyden haberdardı.Fakat ancak ona danışanlara akıl verirdi. Onu bilge yapan özelliği ise buydu.
Demir Kanatın hemen konuşamayacağını ama artık ona bir yol gösterene ihtiyaç duyduğunu anlayıp bu sefer kendi kararıyla “Bir kartal uçmak için dünyaya gelir, fakat bu her zaman ilk şart değildir. Bazıları sadece uçar ve avlanır. Fakat bazıları kalbindeki korkulardan arındıkça uçabilir, uçtukça özgürleşir, öğrenir ve faydalı olur.Galiba sen ikinci gruptansın ” diyerek akıl vermeye başlamıştı ”
Demir Kanat hala konuşamıyordu fakat Bilge Kartal sabaha kadar anlatmıştı.” “Kendini sev korkularını da sev ,kanatlarını da sev ,an gelecek uçmayı da seveceksin”demişti.
Sabaha kadar tarihte ilk seferde uçamayan kahraman kartalların öyküsünü anlatıp durmuştu.
Demir Kanat tam 5 yıl boyunca her gece Bilge Kartaldan öyküler dinlemişti.Okumayı öğrenmiş,binlerce kitap da o okumuştu. Bilge Kartala gelen fakir ve yardıma muhtaç kartallara yardım etmişti. Yürüyerek dağın zirvesini dolaşmış,yürüyerek avlanmıştı.Taki bir gün güneşin ilk ışıklarıyla uyanıp geceleri hiç uyumayan Bilge Kartala selam verip aklındaki sorulara cevap bulduğu bir anda dağın en yüksek zirvesinden kendisini aşağıya bırakıvermişti. Artık uçmak veya düşmek veya bir kayaya çarpıp yara almak onun için önemini kaybetmişti. Ruhu özgürleşmişti. Korkuları uçup gitmiş gözlerini kapamış dingin sade fakat güçlü bir şekilde ilerliyordu.
Bilge Kartal mağaranın ucunda bu eşsiz sabah manzarasını seyrediyordu.Ufukta özgür ve özgünce kırmızı demirden kanatları havada heybetli bir kartal vardı.